Bugün Kutladığımız: Sadece Bir Gün Değil, Bir Farkındalıktır.
Bugün, 20 Ekim Uluslararası Peyzaj Günü’nü kutluyoruz.
20 Ekim 2000 yılında Floransa’da imzaya açılan Avrupa Peyzaj Sözleşmesi’nin yıldönümüdür ve o tarihten bu yana Uluslararası Peyzaj Günü olarak kutlanmaktadır.
Bu sözleşme bize yalnızca doğayı korumanın değil, insanın çevresiyle kurduğu bağın, kimliğinin ve yaşam alanının korunmasının da
bir insan hakkı olduğunu hatırlatır.
II. Dünya Savaşı’nın ardından Avrupa, hem fiziksel hem de manevi olarak yıkılmıştı.
Şehirler harabeye dönmüş, toplumlar parçalanmış, değerler kaybolmuştu.
Bu yıkımın ortasında doğan fikir, Avrupa tarihinin dönüm noktalarından biriydi.
Bu anlayışla, 1949’da , aslında bugün daha çok duyduğumuz ve bildiğimiz Avrupa Birliği’nden önce insan haklarını, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü korumak amacıyla Avrupa Konseyi kuruldu.
Avrupa Konseyi, yıllar içinde insan haklarını yalnızca bireysel özgürlüklerle sınırlı görmedi.
Bu kavramı kültürel kimlik, yaşam kalitesi ve çevresel adalet boyutlarında genişletti.
Artık “insan hakkı” yalnızca düşünceyi ifade etmek değil, yaşanabilir bir çevrede var olabilme hakkı anlamına da geliyordu.
Bu dönüşüm, 1990’larda çevre politikalarının merkezine “peyzaj” kavramının girmesiyle başladı.
Kırsal alanlardaki bozulma, kentlerin kimliksizleşmesi ve doğal mirasın parçalanması, Avrupa ülkelerini ortak bir çağrı yapmaya itti.
1994’te Floransa’da başlatılan çalışma grupları, doğa, kültür ve insan yaşamını birlikte ele alan bir metin hazırladı.
Ve bu çalışmaların sonucunda, 2000 yılında Floransa’da Avrupa Peyzaj Sözleşmesi imzaya açıldı.
Artık “peyzaj”ın, yalnızca mimari ölçekte ele alınan, binaların çevresini düzenleyen ya da tamamlayan estetik bir unsur olmadığı anlaşılmıştır.
Uzun yıllar boyunca “peyzaj tasarımı” dendiğinde akla parklar, bahçeler, rekreasyon alanları ve mimari projelerin çevresi gelirdi.
Ancak Avrupa Peyzaj Sözleşmesi ile bu dar bakış değişti.
Peyzaj artık kültürel mirası, doğayı, kenti, kırsalı, sanayi alanlarını, yolları ve tarım alanlarını içine alan yaşayan bir bütün olarak tanımlanıyor.
Bu bakış açısıyla peyzaj, yalnızca peyzaj mimarlarının değil; yönetimlerin, toplumların ve ülkelerin de ortak sorumluluğu haline gelmiştir.
Avrupa Peyzaj Sözleşmesi’nin Hedefi basit ama devrimcidir:
Sözleşme, peyzaj politikaları oluşturmayı; olağanüstü peyzajların yanı sıra her tür peyzajın korunmasını, yönetimini ve planlanmasını öngörür.
Ayrıca, peyzajın yaşamsal değerine dair toplumsal farkındalık yaratmayı ve planlama süreçlerine halkın katılımını teşvik etmeyi amaçlar.
Böylece peyzajın demokratik bir hak ve ortak sorumluluk olduğunu vurgular.
“Peyzajın korunması, yönetilmesi ve planlanması, herkesin yaşam kalitesine doğrudan katkı sağlar.”
Biz peyzaj mimarları için bu sözleşme yalnızca bir belge değil, etik bir pusuladır.
Her çizdiğimiz plan, her dokunduğumuz toprak, her seçtiğimiz bitki; sadece bir tasarım eylemi değil, toplumla çevre arasındaki dengeyi yeniden kurma, kültürel kimliği koruma ve gerektiğinde yeniden yaratma sorumluluğudur.
Elbette, Avrupa Peyzaj Sözleşmesi her ne kadar evrensel bir vizyon ortaya koysa da, uygulamada hâlâ birçok ülkede istenen etki düzeyine ulaşabilmiş değildir.
Ancak bu durum, sözleşmenin değil; peyzajın önemini, yaşam kalitesiyle olan derin bağını yeterince kavrayamayan yönetim anlayışlarının eksikliğidir.
Yine de bu sözleşme sayesinde, “peyzaj” kavramı toplumsal düzeyde daha çok bilinir hale gelmiş, bugün insanlar farkında olmadan yaşadıkları çevreye, doğaya ve kentlerine peyzajı fark ederek bakmaya başlamıştır.
KTMMOB Peyzaj Mimarları Odası
Yönetim Kurulu Üyesi Merve Ateşin

